Hep yunan adalarını gezecek değiliz yaa biraz da az sayıdaki kendi adamızı gezelim değil mi?
Gökçeada ilk bakışta çorak bir ada olarak görünse de bozulmamış doğası, sakin ve huzurlu ortamı ile kesinlikle seyahat tercihleri arasında olması gereken bir ada…
Antik Yunan döneminden beri İmroz (Yüce Ana Tanrıça) adası olarak biliniyor, Homeros’un İlyada’sında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak bahsediliyor.
Saat 11.00’e aldığımız feribota sakince yetişebilmek için sabah 4 gibi yola çıktık bu güzergahta mutlaka mola verip kahvaltı ettiğimiz Melih Öge tesislerinde verdiğimiz 1,5 saatlik kahvaltı molası (boşuna sabahın 4’ünde yola çıkmadık) sonrası Kabatepe limanına doğru yola devam ettik.
Saat 10.00 gibi gayet vakitli geldiğimiz limanda maalesef hoş olmayan bir durumla karşılaştık ki bunu yazmadan edemeyeceğim. Erken geldiğimiz için yakındaki bir cafeye birşeyler içmek için girdik saat 11.00’e doğru feribota binmek için kalktığımızda bize hiç acele etmememizi yakıt almak için geç kalkacağını belirttiklerinde bu sürenin 45 dakika olacağını hiç tahmin etmemiştik. Demek ki sürekli yaşanan bir durum ki cafe çalışanları bile farkındalar. Rutin bir yakıt alma işleminin planlamasını doğru yapmadan yolcuları 45 dakika üstelik hiçbir açıklama yapmadan bekleten Gestaş’dan hoşnutsuz bir şekilde seyahatimize devam ettik.
Yaklaşık 1,5 saat süren feribot yolculuğu sonrası adaya vardık. Yukarıda bahsettiğim gibi ilk gördüğünüzde biraz hayal kırıklığı yaşatabilir çünkü beklenti hep yemyeşil bir adaya varmak…
Adaya gelişimiz biraz gecikmeli olunca o günü denize değil merkezde gezintiye ve yemeğe ayırmak daha mantıklı geldi. Gökçeada merkezinde sokaklarda yaptığımız keyifli gezinti sonrası Gliki’de adanın meşhur oğlak etini denemeye karar verdik, çok da iyi yapmışız sonraki iki günde yediklerime kıyasla en iyisi olduğunu söyleyebilirim gerçekten çok lezzetli idi.
Bloklarda bahsini duyduğumuz keçi peynirli küçük pizza görünümlü Çiçirya yapıp yapmadıklarını sorduğumuzda tek yerde yapıldığını ve bunu yapan yerin isminin Çiçirya olduğunu öğrendik. Gliki’nin misafirperver şefi bizim için keçi peynirli çok lezzetli bir pide hazırlayarak kalplerimizi kazandı.
Çarşı içinde dolaşma, yemek yeme ve efi badem kurabiyesi tadımları sonrası tavsiye üzerine bulduğumuz Kaleköy’deki otelimiz Anemos’a doğru yola çıktık. Öncesinde Kaleköy limanını ve küçük sevimli dükkanları da gezmeyi ihmal etmedik tabi…
Anemos Otel adanın dokusuna uygun taş binalardan oluşan butik bir otel, önünde küçük bir havuzu var ve sizin rahatınız için her türlü hizmet düşünülmüş, otel yetkilisi Murat Bey’in ve tüm ekibin güler yüzü, misafirperverliği ve yardımseverliği ile kendinizi evinizde hissediyorsunuz.
Hele bir kahvaltısı var ki otel kahvaltısı diyerek haksızlık edemem her şey taze ve leziz…
Gökçeada dokusu korunmuş eski rum köylerinden oluşuyor bunlardan biri de Tepeköy, ilk akşam için yemeğimizi yine tavsiye üzerine tam adıyla To Steki Tis Angelikis restoranda aldık. Mezeler, ciğer hele de ahtapot harikaydı…
"Adı üzerinde Tepeköy yüksekte kaldıgından manzara müthis hele aksam çıkan dolunay tam bir bonus oldu bizim için."
تعليقات